Inner Man - Sarah Loft |
Duyguların en acayibi, ele en gelmeyenidir. İnsanın varoluş sancısının gözyaşı damlasıdır. Asıl hayret uyandıran ise ruh denen ummanın o damlanın içinde boğulmasıdır. Ruh bir deniz iken nasıl olur da bir damlaya mağlup olur?
Çoğunlukla görünür bir sebebi yoktur. Bu yüzden en can sıkıcı histir. Kâinatı içine alacak kadar geniş ve muhit bir kalbin bir zerrenin içine büzülmesidir. Hatta bir damlanın içinde boğulmasıdır.
Sinsi tırnaklarını ruhun en nazik yerine geçirir de geçirir.
Soluk borusuna kaçan şeyi dışarı atmak için ha bire öksürmek gibidir. Bir imdattır, yardım talebidir ruhun ve vicdanın. Adeta, bir yerinde tıkanma olmuş da ha bire öksürüyordur vicdan.
Varoluşun anlamsızlığa bulanmış halidir bir yandan. Öyle ki, her şey anlamını yitirmiş, bir yığına dönmüştür. Ruh bir işaret veriyordur karanlığın içinde, deniz feneri misali.
Sağa bakarsın, sola bakarsın. İçine bakarsın, dışarı bakarsın. Ele geçirip boğmak istersin onu. Ne mümkün. Elle tutamazsınız onu, yakalayamazsınız, avucunun içine alamazsınız. Hava gibidir bu yönüyle. Bu daha da can sıkıcıdır.
Kendi kuyruğunu yakalamaya çabalayan kedi gibi, dönenir dururuz can sıkıntısının peşinden. Kaçtıkça kovalarız. Kovaladıkça yüzümüze sırıtır.
Sonra, canımızın sıkıldığına canımız sıkılır. Kısırdöngüdür...
Kısırdöngüyü kesmek için ne yapmak gerekir? Neye inanmak, neyi bitirmek, neye devam etmek gerek? Karar aşamaları da bir o kadar zorlayıcıdır.
Oraya da sonra değinmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder